gurup vakti
  İnanın, gerçek özgürlük budur: hiç olmak!
 

 

İnanın, gerçek özgürlük budur: hiç olmak!

İnsanoğlunun yapıp etmeleri arasında kendisini en şaşırtan davranışların neler olduğu sorulduğunda Platon demiş ki:

- “Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler ve fakat sonra çocukluklarını özlerler. Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler, ama sağlıklarını geri almak için de para öderler. Yarınlarından endişe ederlerken bugünü unuturlar. Sonuçta ne bugünü, ne de yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarlar, ancak hiç yaşamamış gibi ölürler.”

Bugünü, yani şimdiyi, yani ânı unutmak aslında ne acı verici değil mi? Elde olmayan bir gelecek adına eldeki biricik şeyi, şimdi’yi terketmek…. Sahip olduğumuz en kıymetli ‘şey’ karşılığında, yani zaman’a mukabil, ne kadar değersiz metâ varsa onları almaya çalışmak… Ölümü düşünmeden, ölümün gelişini beklemeksizin yaşayabileceğimizi sanmak… Varlığa gelir gelmez dönmeye başlayan yaşam ibresinin hızlanıyor olmasına aldırmadan sözümona ‘mülkiyet’ edinme hırsıyla sağa sola saldırmak, hem de bize ayrılmış ‘zaman’ payının azaldığını bile bile…

Yeryüzünde insanoğlunun sürekli ızdırab duygusu içinde yaşamasının bir tek nedeni var: mülkiyet.

Burada ‘mülkiyet’ kavramını her iki anlamıyla da kullandığımızı belirtelim: Birincisi, “sahip olmak”, ikincisi ise “sahip olduğumuz(u zannettiğimiz) şeyleri sürekli kılmaya çalışmak.”

Acılarımız da buradan kaynaklanıyor: 1) Sahip olamazsak; 2) Sahip olduklarımızı koruyamaz da kaybedersek.

Basit bir misal verecek olursak, meselâ kişi ya çocuk sahip ol(a)madığında acı çeker, ya da çocuğunu kaybettiğinde. İkisi de ‘mülkiyet’ talebiyle alâkalıdır; zira mülkiyet talebi, ya şeyleri kendimiz için var kılmayı, ya da varlığına sahip olduklarımızın varlığını sürekli kılmayı istemekten ibarettir. Her iki halde de insanoğlu şeylerin kendisi için var olmasına sevinmekte, yokluğuna ve/veya yok olmasına yerinmektedir. (Bizim ilim ve irfan geleneğimizde bu kavramların ilki ‘vücud’ (varlık), ikincisi ise ‘beka’ (süreklilik) terimleriyle ifade edilirdi.)

- Kişi kendisine sahip olmadan kendi dışındaki şeylere sahip olabilir mi?

Olamaz. Meselâ çocuklar ve deliler mülkiyet edinemezler; bir vâsiye gereksinimleri vardır. “Ben benim/Ben varım” diyemeyen, yani kendi kendine mâlik olduğunu isbat edemeyen kimse, kendi dışındaki nesneleri kendisi için var kılamaz; önce kendi var olmalı, kendine mâlik olmalı ki başka şeyler için mülkiyet iddia edebilsin!

- Peki o halde kişi, kendi üzerindeki mülkiyetini sürekli kılmadıkça, kendi dışındaki şeyler üzerindeki mülkiyetini sürekli kılabilir mi?

Kılamaz. Burası çok açık; zira kişi var olduğu sürece kendi dışındaki şeyleri kendisi için var kılmayı sürdürebilir. Kendisi yoksa, ona nisbetle başkaları da yok demektir. Kendi varlığı, nasıl başka şeylerin kendisine nisbetle varlığını mümkün kılıyorsa, kendi varlığının sürekliliği de yine başka şeylerin varlığının kendisine nisbetle sürekliliğini temin eder. Mülkiyetin intikalini (miras hukukunu) geçerli kılan ilk ilke, mülkiyet sahibinin ölümü değil midir?

Alıntı - KAYNAK

Dücane Cündioğlu
3/10/2004 -Yeni Şafak



 
  Bugün 408 ziyaretçi (443 klik) buradaydı  



   

Selam Dünya !..gurup vakti bir aile sitesidir. çorbada tuzu olsun isteyenler, tenkit ve tavsiyeleri için (alt1946@windowslive.com) veya ( mim.sait@hotmail.com ) adreslerine e posta gönderebilirler !.. gurup vakti -Ailenizin Sitesi








Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden