gurup vakti
  Bir baska acidan Laisizm
 

            Bir başka açıdan Laisizm

DR. LÜTFÜ ÖZŞAHİN

Laisizm, doktriner anlamı ile Pozitivist-Ateist ve Marksist bir anlam ve kavram çerçevelerini içerir. Bu anlayışa göre Comte ve Marx'ın da belirttiği gibi din insanlığın tarihsel serüveninde insanın, tabiat kuvvetlerinden duyduğu bir korkunun vs. ürünü olarak oluşan mistifikasyonlardan (hurafeler) ibarettir.

YÖK taslağı, haksız katsayı uygulamaları ve İmam-Hatip Lisesi mezunlarının eşit şartlar altında yarışarak, istedikleri fakülteye kayıt yaptırmasına kapı aralayan yasa tasarısının Meclis Eğitim Komisyonu'nun da kabul edilmesi ile maalesef laiklik tartışmaları,din eğitim ve öğretimi yine gündeme oturmuş bulunuyor. Öyle ki, bu milletin öz evlatları olan İmam-Hatipliler'in üniversiteye girmesini devletin temeline dinamit koymakla eş anlamlı olarak ele alan klinik düzeyde paranoya belirtileri gösteren akıl sağlığı bozuk sözde yazarlar bile çıktı sahneye. Hatta sürekli horladıkları bu milletin, özgür iradesi ile İmam-Hatipli bir bireyi Başbakan olarak seçtiği gerçeğini hiç umursamadan.

Özellikle Batı tarihinde din eğitimi, laiklik, genel olarak sekülerleşme süreci çok sancılı geçmiştir. Teosantrik (tanrı merkezli) dünya görüşünden Humansantrik (insan merkezli) dünya görüşü inşa edilirken, Nicolas Machevelli'den J.Bruno'ya Galileo'dan Erasmus'a kadar birçok düşünür ve bilim adamı Kilise'nin baskıcı din anlayışından ve engizisyon mahkemelerinden elbette çok çekmiştir. Hatta Kant gibi zirve bir filozof bile, Prusya'nın dinsel dayatmalarından kendini kurtaramamıştır. Tabii bu tip dayatmalar, dini olmaktan çok, dinin iktidarın uygulamalarına meşruiyyet kazandırması amacına yönelik olarak İslam dünyasında da sıkça olmuştur. Ne yazık ki halen olmaya da devam etmektedir. Batı tarihinde bugünkü laiklik anlayışına, bilindiği üzere rönesans, reformasyon, aydınlanma, 1789 Fransız İhtilali, sanayi devrimi gibi sınıflandırılabilecek dönemlerden sonra uzun uğraşlar sonucu ulaşıldı.

'Laisizm'in tarifi, işlevi ve amacı

Şüphesiz Türkiye'de teknik anlamda laiklik ile laisizm karıştırılan iki kavramdır. Hukukun üstünlüğüne dayanan, demokratik değerleri benimseyen, çoğulculuğa, fikir özgürlüğüne, din ve vicdan hürriyetine vurgu yapan, çağdaş devletlerde ve anayasalarda laiklik özellikle laisite: devlet aygıtının ve yasamanın dinin tahakkümünde olmamasını içerdiği gibi, aynı zamanda devletin hiçbir vatandaşın dinsel inancına, ideolojik ve etnik yapısına, kılık ve kıyafetine bakmadan, ona herhangi bir resmi ideoloji dayatmadan eşit durması ve yine eşit bir şekilde hizmet etmesi anlamına gelir. Oysa laisizm, doktriner anlamı ile Pozitivist-Ateist ve Marksist bir anlam ve kavram çerçevelerini içerir. Bu anlayışa göre Auguste Comte ve Karl Marx'ın da belirttiği gibi din insanlığın tarihsel serüveninde insanın, tabiat kuvvetlerinden duyduğu bir korkunun vs. ürünü olarak oluşan mistifikasyonlardan (hurafeler) ibarettir. Bundan dolayı din denilen olgu, bilim ve teknolojinin gelişmesi ile, Comte'un ünlü 'üç hal' kanununun ve determinist (zorunlu) yasaların bir gereği olarak kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Yani onlara göre laiklik din, fikir ve vicdan özgürlüğü olarak anlaşılamaz. Bu kavramdan maksat, tüm bir var oluşu sekülarize ederek kamusal alandan, mümkünse kozmik düzeyde din fenomenine bağlı olarak, metafizik anlam ve kavramları ortadan kaldırmaktır. Post-Modernizm'in Amerikalı Richard Rorty'nin de vurguladığı gibi amaç tüm hayatı kutsal olandan arındırmaktır. Kelimenin tam anlamı ile "Tanrıyı evrenden kovmaktır." İşte bu anlayış çağdaş demokratik ülkelerinde uygulanan laiklik değil, bir zamanlar SSCB de uygulanan ateist-laikiktir ki, bu bir ideoloji olarak, doktriner çerçevede yerini ve anlamını bulan laisisizmdir. Bugün İmam-Hatip Lisesi'ni bitirenlerin istedikleri fakülteye gitmek istemeleri karşısında Atatürk'ün arkasına sığınarak darbe çığırtkanlıkları yapanların gerçek laiklik anlayışları budur. Bunların bir kısmı meşhur Kırıkkanat gibi laiklikten anladıklarının tüm bir toplumu sekülarize ederek profanlaştırmak (dinsizleştirmek) olduğunu açıkça itiraf ederler. Ancak bir kısım medyanın, yazar, akademisyen, bilim adamı, sanatçı vs. kimlikleri ile hakikatin temsilcileri imiş gibi lanse ettikleri, köşe başını tutmuş zevat idare-i maslahat icabı açıkça milletin önünde değil, özel mahfiller hariç, laiklikten anladıklarının milleti tamamen tarihsel ve toplumsal değerlerinden, özellikle dini kimliğinden uzaklaştırarak köleleştirmek olduğunu gizlerler. Öyle ya, bu toplum ne de olsa mini eteklisi ile, tesettürlüsü ile son tahlilde Müslüman'dır; onun için dine açıktan sövmek, saldırmak geri tepebilir. Öyleyse ne yapmalı? Bunu bilim, çağdaşlık, laiklik ve 1938 sonrasında Atatürk'le bağlantısını kurmak çok güç olan Kemalizm adına yapmalı. Halbuki Mustafa Kemal Atatürk, laikliği böyle anlamıyordu. Orijinal yazılarına baktığımızda kadim bir gerçeğe işaret ediyor ve şöyle diyordu: "Dinsiz toplumların devamına imkan yoktur. Her fert dinini öğrenebilir; öğreneceği yer de okuldur". Yani radikal laisistlerin lanse etmeye çalıştıkları gibi Mustafa Kemal din karşıtı değil, tersine, dinin zorla bireylere dayatılmadığı, özgür bir zemine oturan din eğitiminden, özgür düşüncenin yaşayabildiği, çağdaş ve rasyonel temeli esas alan bir laiklik anlayışından yanadır. Çağdaş dünyada laikliğin özgürlükçü olarak uygulandığı ABD bırakın İmam-Hatipliler gibi din öğretimi almış ya da boynunda haçla dolaşan Hristiyan öğrencileri, bir Yahudi öğretim üyesi derse kipası ile girebilir ve hiç kimse de onun laik olup olmadığını, yahut bilim adamlığını sorgulayamaz; ta ki, kendi düşünce ve inanışlarını bilim adına öğrencilere dayatmadığı sürece. İşte gerçek laiklik budur. Yani demokratik ülkelerde bir bireyin hem dinini bilmesi, hem de aynı zamanda vali, kaymakam, hukukçu, mühendis, öğretmen, doktor vs. olması son derece doğaldır. Yoksa gerçekten hukukun üstünlüğünü esas alan anayasalarda dinlerini ve kültürlerini bilenler, inananlar kamusal alanda görev alamazlar şeklinde bir dogma varda biz mi bilmiyoruz?

Ülkemizdeki Sovyetik laiklik uygulamalarını savunan zevat işi öyle bir noktaya getirdi ki, dini kamusal alanın dışına itmeyi bırakın, onlara göre tıpkı Nurullah Ataçí'ın savunduğu gibi dilin de dini kavramlardan arındırılması gerekir. Zira, onlara göre, bir öğrenci İmam-Hatip Lisesi'ne gitmese bile, günlük dilimize yerleşen helal, haram, iman, küfür, abdest, namaz, zekat, hac, cennet, cehennem, ahiret, kıyamet, vs. kavramlarla bile İslam'ı öğrenebilirler. Öyleyse dilimiz behemehal İslami kavram ve anlamlardan arındırılarak sekülarize edilmelidir. Böyle bir laiklik anlayışına Vatikan'ın cümle kardinalleri gelip, Papa ile beraber yek avaz ağlasalar yeridir.

·  DR. LÜTFÜ ÖZŞAHİN /DİNLER TARİHİ UZM.

http://yenisafak.com.tr/arsiv/2004/mayis/12/dusunce.html


 
  Bugün 37 ziyaretçi (39 klik) buradaydı  



   

Selam Dünya !..gurup vakti bir aile sitesidir. çorbada tuzu olsun isteyenler, tenkit ve tavsiyeleri için (alt1946@windowslive.com) veya ( mim.sait@hotmail.com ) adreslerine e posta gönderebilirler !.. gurup vakti -Ailenizin Sitesi








Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden