gurup vakti
  Turkiyedeki Islamcilarla laiklerin mucadelesi
 

Türkiyedeki İslamcılarla laiklerin mücadelesi


Necmeddin Erba-kan, asker­lerin istek­leri karşısın­da devamlı ge­ri adım atma­sına rağmen, yine de onlaradirenen Türkiye'nin ilk Başbakanındır. Askerlerin si­yasi olaylarla ilgilenip ilgilenme­diklerini ortaya çıkartmakla, onla­rı zor durumda bıraktı.

Evvela, Milli Güvenlik kurulu (ki beş askerden oluşuyor) geçti­ğimiz Şubat ayının 28'inde ço­ğunlukla almış olduğu kararlarla Başbakan Erbakan'la bir sürtüş­meye girdiler. Şöyle ki, Erbakan, dini gelişmeyi durdurmayı hedef­leyen, İslami Hareketi yıkmayı amaçlayan, Türkiye sokaklarının tekrar laiklik uygulamalarına dön­mesini arzulayan, ve bütün bunla­rın kendisine yaptırtılmaya çalışıl­dığı Milli Güvenlik Kurulu'nun aldığı bu kararları, günlerce imza­lamayı reddetti. Ve yine Erbakan, bu kararların Millet Meclisine gö­türülerek tartışılmasını istemekle, bu kararların uygulanmasından doğacak tarihi sorumluğu üstlen­mek istememiştir.

Nihayetinde de bir kısmını kabul edip, bir kısmını da kanuni düzenlemeler gerektir­diğinden Meclise gönderme kararı aldı. Demokrat Türkiye Partisi lideri ve Eski Meclis Başkanı Hüsameddin Cindoruk, Güvenlik Konseyi'nin kararlarını 1971 yı­lındaki askeri muhtıraya benzetti. Ve bu olayı Erbakan Başbakanlı­ğa geldikten sonraki Türkiye'deki meydana gelen en önemli hadise­lerden olduğunu belirtti. Her ne kadar bu sefer, tanklar sokaklarda dolaşmadılarsa da, sesleri Güven­lik Kurulu'nun bildirisinin ve Hü­kümet kararları 'nın arkasından duyuldu. Ki, bu kararlar içerisinde Refah'in kabul etmediği, İmam-Hatip Mekteplerinin orta kısımı-nın kapanması anlamına gelen 8 yıllık zorunlu eğitim ve 163.mad­denin tekrar te'sisi yer almaktadır. Tabiatıyla, Erbakan Başbakanlı­ğa geldiğinden bu yana düşürül­mesi için uğraşılıyor. Hususiyetle bazı İslami sahalar ve İslami ta­leplere uygun kararların uygulan­maya çalışılması da bunda etkili­dir. Mesela; Bakanları karşılama­larda yapılan kokteyllerdeki içkili meşrubatların takdimini yasakla­maları, Adalet Bakanı Şevket Ka-zan'ın 19 Ağustos'ta yapmış oldu­ğu, Kur'an-ı Kerim ezberleyen mahkumların serbest bırakılabile­ceği teklifi, ya da iki cüz erberleyenlerin cezalarının hafifletilece-ğiyle ilgili açıklamaları, Milli Eği­tim Bakanlığı'nın yapmış olduğu tayinlerde El-Ezher ve İslami Fa­kültelerden çıkışlara da hak veril­mesi gibi uygulamalar bu kabil­dendir.

Öte yandan, başörtüsü serbesti-yeti, Taksim'e ve Çankaya'ya ca­mi yapımı, kurban derileri ve ka­rayoluyla hac gibi mevzular, laik­lerin ve askerlerin tepkilerinin yükselmesine yolaçmıştır. Bunda, Sincan Beldesinin Refah Partili Belediye Başkanı Bekir Yıldız'in ev sahipliğini yaptığı Kudüs Ge­cesi'nde olanların ayrı bir yeri vardır. Bu gecede Bekir Yıldız, şeriatı, tesettürü ve Filistin'i sa­vunduğu için görevinden uzaklaş­tırılıp hapse atılmıştır. Yine aynı gecede İran Büyükelçisinin yaptı­ğı konuşma, Türkiye ile İran'ın karşılıklı olarak Büyükelçileri kovmalarıyla sonuçlanmış ve ni­hayetinde İran Dışişleri Baka-nı'nın Ankara'ya yapmış olduğu ziyarette, gerginlik biraz olsun ha­fiflemiştir.Milli Güvenlik Kurulu'nu tep­kiye iten ve hükümeti icraatları hususunda uyarmasınsebep olan bir diğer gelişmede; Adalet Bakanı Şevket Kazanı'm, dini sebeplerden dolayı askeriyeden atılanlar hakkındaki Askeri Şura kararlarına yargı yolunun açıl­ması isteği. Genelbaşkan yar­dımcısı Ahmet Tekdal'ın, asker-lerin kararlarına uyma gibi bir zorunlulukları olmadığı hakkın­daki açıklamaları, Şevki Yıl­maz'in kendisinin Hizbullah ol­duğunu ileri sürmesi, Erbakan'ın tarikat şeyhlerine iftar yemeği vermesi, Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Şükrü Karate-pe'nin, bütün bu sıkıntılara Şeri­at için katlandıklarını açıklaması olarak özetlenebilir.

İSLAMCI MANİFESTO
Bazı İslamcı kuruluşların, Ada­let Bakanlığı'nda okumaya çalış­tıkları bildiri İslami Manifesto'ya benzemektedir. Bu kuruluşlar, Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın, toplumdaki kirlilik sebebiyle ya­pılan protesto hakkındaki konuş­masının alevileri kızdırması ve Bekir Yıldız'ı hapishanede ziyare­tinden dolayı (ki, bazıları bu zih­niyeti yargıyı etkilemek olarak al­gılıyor) maruz kaldığı hücumda onu savunmak kasdıyla okumuş oldukları bildiri, Kazan'ın asker­lerle ilgili olduğu için konuşmayı kestirip toplantıya son vermesine rağmen Milli Güvenlik Kuru-lu'nun kararlarında etken olmuş­tur. Buna ilave olarak, Erbakan'ın İran'la ve İslam ülkeleriyle iliş­kileri geliştirme çabalan, Türki­ye, İran, Mısır, Pakistan, Bang­ladeş, Malezya, Endonezya ve Nijerya arasında oluşturulan birlik ve İran'la askeri yardım­laşma talepleri de silahlı kuv­vetler içerisinde bir hoşnutsuz­luk oluşturmuştur. Buna karşın Erbakan, İsrail ile askeri alanda­ki yardımlaşmayı artıran adım­lara ve Genel Kurmay Başkanı Î.H.Karadayı'nın geçtiğimiz ay­larda İsrail'e yapmış olduğu zi­yaret ile akabinde yapılan aske­ri yardımlaşmayı artırıcı ittifak­lara ses çıkarmamıştır.

ERBAKAN'IN DURUMU
Bütün bunlardan sonra, Türkiye Cumhuriyeti Reis-i Cumhuru Sü­leyman Demirel'in başkanlığında 28 Şubat'ta başlayıp dokuz saat devam eden ve 1 Mart'in ilk saat­lerine sarkan Milli Güvenlik top­lantısı yapılmış ve tehdite benze­yen bir açıklama yapılmıştır. Bu açıklamada uygulamaya ilişkin kararların yerine getirilmesi ve hükümete, Meclise malumat veril­mesi de istenmekteydi. Başbakan, askerlere ve kurul üyelerinin kar­şısında tek kalmasına karşın bir­çok kararların alınmasına mani olup, bir kısmının da hafifletilme­sini başartmıştır. Öyle ki, eski Ge­nel Kurmay Başkanı ve Doğru Yol Milletvekili Doğan Güreş bi­le, bu kararları rutin ve zaman za­man laiklerin şiddetle savundukla­rı Cumhuriyet'in ilkeleri, Atatürk İnkılaplarının sahiplenilmesi, (İs­lamcılar kastedilerek) gericiliğe karşı olunması gibi önceki karar­lardan farklı bir şey olmadığını belirtmiştir. Fakat, darbe zamanlarındaki ya­pılan askeri bildirilere benzeyen Milli Güvenlik Kararlarından çı­kartma yapılması mümkün değil­dir. Kurulun kararlan dikkatli bir şekilde okunduğunda uslüpte bir farklılık göze çarpmaktadır. Hü­kümete yapılan her tavsiyenin akabinde cümlenin "Hükümete Bildirilmesi" gibi cümleyle bitme­si, ilk yapılacak toplantıda bunun gözden geçirileceğinin belirtilme­si ve yaptırımdan bahsedilmesi buna işaret etmekteydi. Bu sefer muhatap hükümet değil, özellikle Refah Partisiydi. Bildiri de önem­li bazı basın-yayın kuruluşlarının-da kınanması ihmal edilmemiş ve bu tavırlarından üzüntü duyuldu-ğuda, belirtilmiştir.

DİRENME VE SONRA İMZALAMA
Erbakan'ın üç gün boyunca ka­rarları imzalamayıp direnmesi, hatta hükümetin dahi düşme tehli­kesi geçirdikten sonra imzalama­sına karşın, bu kararlan destekle­yen birtakım gerçeklerde yok de­ğildi. Evvela 118.ci maddeye uy­gundu. Çünkü Hükümetin, Milli Güvenlik Kurulu'nun tavsiyeleri­ni Meclis 'te öncelikle ele alıp ka­rara bağlama mecburiyeti vardı. Buna ilaveten bu bildiriyi imzala­mak yanlış da sayılamazdı. Zira kurulda kararlar çoğunlukla da alınabilirdi. Zaten kurulda bazı si­viller itiraz etse de, genelde asker­lerin dedikleri olmaktadır. Her ne kadar bazı Refahlıların, askerlerin isteklerine katılmadıklarından ötürü Erbakan'ın imzala­mamasını isteseler de, Başbakan, planlarını uygulamakda olduğun­dan, gereksiz yere askerlerle sür­tüşmeme gibi bir siyaset gütmek­tedir. İtirazının fazla bir etkisi ol­mayıp, karşı karşıya gelmenin de bir anlamı olmayacağı için, yeni bir siyasi taktik uygulamak iste­mektedir. Bu da alınan kararların Meclise götürülmesidir ki, bu du­rum, askerlerle parlamentoyu kar­şı karşıya getirip, Meclis'e tarihi bir mes'uliyet yükleyeceği için, Meclis Başkanı Mustafa Kalemli karşı çıkmıştır. Aslında Türkiye'deki partilerinbirçoğu Milli Güvenlik Kurulu'na karşılar ve kaldırılmasını istiyor­lar. Batıya sempatik görünmek ve demokrasiyi yerleştirmeyle ilgili olarak, Erbakan'ın gerçekleştir­meye çalıştığı değişimlerden biri de zaten buydu. Zaten katılmaya çalıştıkları Avrupa Birliği'nde bu tür kurullar mevcut değildir.

EVVELA KANUN DEĞİŞİKLİĞİ
Milli Güvenlik Kurulu'nun var­lığı, Erbakan'ın da kabullendiği kanunlara dayanmaktadır. Atan­mışlardan oluşan bu kurulun, siya­si kararlar almalarına mani olacak değişiklikleri Erbakan'ın gerçek­leştirmesi lazımdır. Bu, kuvvet komutanlarının yetkilerini kısıtla­mak ve onları Savunma Bakanlı­ğı'na bağlamak demektir ki, bunu gerçekleştirmek için uzun bir va­kit gerekmektedir. Geçen Haziran ayında, Erbakan'ın başkanlığında yapılan Milli Güvenlik Kuru­lu'nda, bu durumun sakıncaları anlaşılmıştır. Dolayısıyla pratikte, sürtüşmenin asla bir faydası yok­tur. Fakat direnme, Erbakan için, Türkiye de silahlı kuvvetlerin si­yasetteki ağırlığının ortaya kon­ması anlamındadır ve bunun böy­le olduğuna itiraz edenlerin de gerçekliklerini ortaya sermekte­dir. Bu olay, yani askerlerin ağır­lıklarının hafifletilmesi ve onları vatan savunması olan mes'uliyet-lerine döndürmek Erbakan'in ta­rih önündeki mesuliyetini ve yeri­ni yükseltecektir. El-Müctema dergisinin edindiği malumat üzre, kararların uygulan­ması Bakanlar Kurulu'nda tartışıl­mış, en önemlisi de gereken ka­nunların yapılıp Meclise sunulma­sı, Meclis tarafından tasdik edildi­ğinde de uygulamaya geçilmesine karar verilmiştir. Fakat Meclis'e sunulup da kararların kabul edilmemesi halinde, durum çok vahimleşecektir. Özel­likle hükümet, kanunların kabulü için Meclise başvurduğunda, Re­fah Partisi'nin itirazı sebebiyle (ki, bu partinin 160. ad. milletve­kili bu uyarlamalara karşı olacak­tır) Meclis'den bu kanunların çık­ması mümkün değildir. Bunun manası da hükümet içi bir krizin doğmasıdır.

DARBE ÇIĞIRTKANLIĞI
Basında her gün bu mevzuların çıkması askerleri rahatsız etmiştir. Nitekim Genel Kurul Başkanı 8 Mart'ta yaptığı yazılı beyanda, as­kerlerin; siyasi olayların içerisine çekilmekden hoşlanmadıklarını, bunun yanında ordunun, laikliğin, Atatürkçülüğün, demokrasinin, cumhuriyet ilkelerinin yanında ol­duğunu ve onu koruyacağını üstü­ne basarak belirtmiştir. T.C. Cum­hurbaşkanı Süleyman Demirel'de 9 Mart'ta yapmış olduğu açıkla­mada, askeri darbe olabileceğine işaret etmiş ve bu durumun Türki­ye'nin görünümüne te'sir ettiği ve onu bozduğunu, dolayısıyla asker­lerin rahat bırakılmasını istemiştir. Fakat Anavatan Partisi Lideri Mesut Yılmaz, askeri darbe ihti­malinin yüksek olduğunda ısrar etmiş ve bundan dolayı yeni bir hükümetin oluşumu için Tansu Çiller'le şartsız bir şekilde görüş­meye hazır olduğunu ilan et­miştir. Ve devamında bu çağrısının son çağrı olduğu­nu dolayısıyla ilerde olabile­ceklerden mesul olmayaca­ğını belirtmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi lideri Deniz Baykal'da yapmış olduğu açıklamada, çözümün darbe­de değil, seçim sandığında olduğunu belirtmiştir. SONAR şirketinin yaptır­dığı kamuoyu yoklamasında, halkın yüzde 30'u darbeye destek verirken, yüzde 62.3'ü destekle­miyor. Halkın yüzde 26.4'ü Demirel'in erken seçime gidilmesini benimserken, yüzde 22'si hükü­metin devamını istemekte, yüzde 6'sı da DYP, ANAP ve sol parti­lerle beraber yeni bir hükümetin oluşumunu desteklemektedirler. Ve yine yüzde 90.3'ü Silahlı Kuv­vetlere, yüzde 78.6'sı Cumhurbaş­kanına, yüzde 53.4'ü Meclise, yüzde 28.9'u hükümete ve yüzde 20.8'i de Erbakan'aı karşı güven içerisinde oldukları anlaşıldı. Do­layısıyla Erbakan, siyasi kargaşa doğurduğu sebebiyle, halkın ken­disine olan güvenci ışığında silah­lı kuvvetler hakkında harekete geçmelidir. Devlet tecrübesi ışığı altında, bu işi düzeltmesi, darbe fikrinin zıddına ulusal bir anlayışla tedricen değişime gitmesi lazım­dır. Çünkü Erbakan'in kendisi de askere olan güvenini ve desteğini belirtmektedir. Fakat askerlerin isteklerinin ye­rine getirilmesi halinde, mesela, Kur'an Kurslarının kapanması, kesintisiz 8 yıllık zorunlu eğitim (ki, Eğitim Bakanı Mehmet Sağ­lam yakında yeni eğitim kanunu­nu Bakanlar Kurulu'nda konuşul­duktan sonra Meclis'e gönderile­ceğini belirtmektedir.) Erbakan'a tarihi bir mesuliyet yüklenmiş ola­cak ve Milli Nizam, Selamet daha sonra da Refah Hareketi ola­rak senelerce yapmış oldukları mücadeleyi kökünden yıkmış ola­caktır. Çünkü bu kanun, İmam-Hatip Okullarının orta kısmını ka­patmakta ve dini öğretime son vermektedir. Mehmet Sağlam, yaptığı basın toplantısında, Kur'an Kurslarına karşı olmadığını, Bakanlığına bağlı böyle bir Kurs'un olmadığı­nı, dolayısıyla böyle bir şeyle ala­kalan olmadığını belirttikten son­ra, asıl mesuliyetin Diyanet İşleri Başkanlığı'nda olduğunu vurgula­dı. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz'da yaptığı açıklama­da, Milli Eğitim Bakanlığı'nın ka­nun gereği bu kursların denetim ve idaresinden sorumlu olduğunu belirtmiştir. Fakat Milli Gençlik Vakfı Onur­sal Başkanı Nevzat Laleli, İmam-Hatip ve Kur'an Kursundan çıkan gençliğin Refah Partisi'nin en önemli kadroları olduğunu belirt­tikten sonra, Hükümet için veya başka şeylerden dolayı partinin bunları gözden çıkaramıyacağım açıklamıştır. Parti içi bir araştırma yapıldığında, Refah Partisi 11.799 Kur'an Kursu çıkışlı kişiyi kadro­sunda bulundurduğu ve bunlar 55.449 üyeye baliğ olduğu açığa çıkmaktadır. Bundan dolayı Refah Partisi, kanunlar dairesinde, ba­şörtüsü gibi mevzularda yönlen­dirdiği bu kitleyi razı edecek ça­lışmaları tabii ki yapacaktır. Öte yandan, Refah Partisi bütün ihlalleri, haksızlıkları tesbit ede­cek bir birim oluşturdu. Bunun ya-nısıra, askerlere bir takım imkan­lar vererek, hem de dokunamaya­cağı bir takım kanunların muhte­vasında değişikliğe giderek, içle­rini boşaltıyor. Erbakan; Milli Gü­venlik Kurulu'nun 163.maddenin tatbiki hususundaki isteklerine karşı koymakta da rahat bir görü­nümdedir. Laiklikle ilgili bir ta­kım kriterler ortaya koyarak, laik­liğin diğer elliye yakın devletlerde nasıl uygulandığının Meclis'te gö­rüşülmesini istemekle Meclisi zor durumda bırakmaktadır. Çünkü laiklik, tam manasıyla uygulandı­ğında bundan Türkiye'deki Müs­lümanlar daha çok yararlanacak­tırlar. Çünkü o zaman insan, inan­dığı gibi yaşayabilecektir. Erba­kan, kendisinde görülen açık bir değişime rağmen yeni konumu sa­yesinde daha da rahattır. Refah Partisi içerisindeki karı­şıklık, Milli Güvenlik Kurulu'nun laiklik çerçevesinde yapmış oldu­ğu açıklamalarla kalmayıp, Türki­ye'nin doğusunda olağanüstü ha­lin uzatılmasıyla da devam etti. Zaten Milletvekili olan Haşim Ha-şimi, Millet Meclisi'nin yedinci kez uzatmaya gitmesini eleştirdi. Mehmet Fuat Fırat, Yakup Hati-poğlu, Fethullah Erbaş, Mehmet Emin Erdal gibi isimler, hüküme­tin süreyi uzatmasına ses çıkarma­malarına rağmen, İstanbul Millet­vekili Mehmet Fuat Fırat; olağa­nüstü halin çeşitli isimler altında, 70 seneden bu yana tatbik edilmek de olduğunu, doğduklarından beri sanki savaş varmış gibi bu duru­mun devam ettiğini belirtmiştir. Olağanüstü halin bu uzatımı, Et-bakan'ın karşı çıkması ve defa) ar­ca bunun kaldırılacağını va'det-mesine karşın, Milli Güvenlik Ku-rulu'nun 28 Şubat'taki toplantı­sında karar altına alındı. Bu duru­mu Türkiye Kürtleri kabullenmi­yor ve bundan rahatsızlık duy­maktadırlar. Bu durum, Erba­kan'in İslamcılar ve Kürtler ara­sındaki saygınlığını da azaltmak­tadır.
Yıllarca Türkiye' deki kurulmuş hükümetlere hükmedebilen Milli Güvenlik Kurulu'nun karşısında yalnız kalan Erbakan'in yapacağı ilk düzenleme, demokratik düzen­lemeleri yerleştirmektir. İlk adım da Milli Güvenlik Kurulu'nu kal­dırmaktır. Zaten bu da, Avrupa Birliği'ne tam olarak üye olabil­menin gerekliliklerindendir. Av­rupa Birliği toplantılanndaki Tür­kiye oturumlarında, demokratik bir ülkede böyle bir kurulun bulu­namayacağına işaret edilmektedir. Bu da Erbakan'a Milli Güvenlik Kurulu'nun Türkiye'deki ağırlığı­nı kırıp, askerlerin devrini sona er­dirme fırsatını vermiştir. Refah'in bu durumda yapacağı en önemli icraat budur. Çünkü bu durum, de­mokrasinin gelişimini, laiklik uy­gulamalarının sınırlandırılmasını ve askeri tanklara müstehak kılı­nan İslar.ni uyanışın yayılmasını sağlayacaktır. Buna bağlı olarak, İslamcıların, Erbakan'ın demokratik reformları yapmasını beklemeleri gerekiyor. Sonra da laiklerin, askerlerin dahi suladığı bu reformlardan elde edi­lecek meyveleri toplama vakti ge­lir. Tanklar ve olağanüstü uygula­malar karmakarışık olmuş işlerin içinden çıkılması için kullanılır. Çünkü tanklar kanun hakimiyetini sağlar. Türkiye'de Milli Güvenlik Kurulu var olduğundan bu yana, askerler siyasi idareye ortak ol­muşlardır. Şu an Erbakan'ın için­de olduğu mücadele budur. Fakat kendileri, geniş ufukları ve sevgi­leri sayesinde bu mücadelenin ne kadar tehlikeli olduğunu sezemi­yorlar. Ve bu durumda çıkışı da, bir takım zararlar ve acılar olsa da mazaretler aramada ya da sabret­mede görmektedirler...

Alıntı, KAYNAK
Muhammedi Abbas EL-Müctema Dergisi 18.3.1997
 
  Bugün 24 ziyaretçi (25 klik) buradaydı  



   

Selam Dünya !..gurup vakti bir aile sitesidir. çorbada tuzu olsun isteyenler, tenkit ve tavsiyeleri için (alt1946@windowslive.com) veya ( mim.sait@hotmail.com ) adreslerine e posta gönderebilirler !.. gurup vakti -Ailenizin Sitesi








Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden