gurup vakti
  Sekulerizm Tehlikesi
 

Sekülerizm Tehlikesi

       Batıl dinlerle mücadele etmek Allah’ın bir emri ve peygamberlerin de en önemli sünnetlerinden birisidir. Bundan dolayıdır ki Peygamberlerin takipçikleri, aynı mücadeleleri vermişlerdir. Hz Ebubekir hangi şuurdan dolayı Müseyleme ile mücadele etmişse İslam alimleri de aynı şuurdan dolayı sapkın felsefelerle mücadele etmişlerdir. Batınilik ve Mutezile ile mücadele eden İmam-ı Gazali; akılcı felsefeler ve saptırılmış tasavvufi düşüncelerle mücadele eden İmam-ı Rabbani, Cebriye gibi sapkın akımlarla mücadele eden Mevlana aklımıza gelen ilk örnekler... 
Günümüzde Müslümanların mücadele etmesi gereken en sapkın felsefe Sekülerizm felsefesidir. Sekülerizm ve din esasında taban tabana zıttır. Burada dinden kastımızın peygamberlerin getirdiği din olduğunu hatırlatmakta fayda vardır. Sekülerizm’in hak dinle çelişmediğini, dine asla karışmadığını hele ki samimi dindarlara ilişmediğini iddia edenler ya dini bilmiyorlar, ya Sekülerizm’i bilmiyorlar, ya da bilerek münafıklık yapıyorlardır.
Sekülerizm’i bilerek destekleyenler Allah’la barışık düzeni bilinçli olarak istemeyenlerdir. Çünkü Peygamberlerin getirdiği öğretide “dini hayatın merkezine koyma” ve “din merkezli düşünme” esasları varken Sekülerizm’de ise dini bir kenara fırlatma düşüncesi vardır. Peygamberler dinin şekil verdiği bir dünyayı inşa etmeye çalışırken, Sekülerizm’in savunucuları ise dinden soyutlanmış bir dünya tasavvur ederler.
Azgın bir felsefe: Sekülerizm 
        Sekülerizm, Yüce Allah’ı hayattın her alanından dışlamayı hedefleyen, dini Allah’la vicdan arasına hapsetmeye çalışan ve onu yönetim ve hukuk gibi alanlardan soyutlayan felsefi görüşün adıdır. İnançtan kaynaklanan düşünceleri dışlama ve yönetimi ilahi alandan ayırma esasına dayanan bir doktrindir. Bu felsefeye göre dini alanla dünyevi alan birbirinden ayrıdır ve dini alanının dünyevi alana müdahalesi kabul edilemez. İslam’da ise din ve dünya ayrımı yoktur. Bir mesele ne kadar dini meseleyse o kadar dünyevi bir mesele; ne kadar dünyevi bir meseleyse o kadar da dini bir meseledir. Faraza İslam, bir kira sözleşmesini veya bir alım satım akdini dünyevi bir olgu gibi algılamaz. Bu örnekler mutlaka helal ve haram dairesi arasında bir yerdedir ve dolayısıyla da dinle ilgilidir. Eğer ev sahibi fahiş bir kira artışı yapıyorsa bu mesele modern hukuka göre bir suç olmakla birlikte dine göre de bir “günah”tır. Mesela namaz ibadetini örnek verelim, bu ibadet insanın yirmi dört saatini tanzim eden bir ibadet olması hasebiyle dünyevi alanla da ilgili bir olgudur. Demek ki İslam’a göre hiçbir mesele yoktur ki dinden bağımsız düşünülebilsin. Bu bakımdan din ve dünya ayrımı İslam’ın özünde olmayan bir ayrımdır. Dini meselelerin dünyevi, dünyevi meselelerin de dini bir karşılığı vardır. İslam’da bu mesele bu kadar nettir ve seküler mantık İslamî mantık ile hiçbir şekilde örtüşmez/örtüşemez. 
Modern hayatta karşılaştığımız Müslüman tipi sekülerizm aşısı yapılmış bir insan tipi olduğundan İslamî bir kafa yapısıyla değil seküler bir kafayla düşünür. Bu yüzden de her konuyu dinle alakalandıran insanlarla karşılaştıklarında; “konuyu yine dine getirdin” veya “yine vaaza başladın” türünden itirazlarda bulunurlar. Ardından da “din Allah’la kendi aramızda özel bir şeydir” gibi beylik bir cümleyle dini alandan kıvrakça sıyrılırlar. Onlara göre din dışarıya aksettirmeme koşuluyla yaşanılabilir; aksi halde toplumsal hayata girer ve hele de her alanda söz söylemeye kalkarsa o zaman da Demokles’in kılıcı devreye girmeli ve bu dini ehlileştirmelidir. Yani Sekülerizm felsefesi dine müdahale etme cüretini kendinde bulan bir felsefe olarak dine yukarıdan bakan azgın bir felsefedir. Bu durumun güncel yansımaları ise kamusal alan ayrımı ve katı laiklik uygulamaları olarak gözümüze çarpar.  
Sekülerizm ve laiklik  
Sekülerizm ile ilgili bu söylediklerimiz muhtemeldir ki okuyucularda sürekli bir “laiklik” çağrışımı yapacaktır. Bu son derece normaldir; çünkü bu terimin köklerine indiğimizde laiklikle hiç de yabacı olmadığını görürüz. Hatta batılıların bu terimi laiklik anlamında da kullandıkları bilinmektedir. Zaten Sekülerizm’in Aydınlanma’ya tekabül ettiğini ve bu dönemin bir ürünü olduğunu düşündüğümüzde onun laiklik ve demokrasi gibi kavramlarla ilgisinin olmadığını düşünmek muhal olur. Bu bilgiyi de dikkate alarak, laikliğin Sekülerizm’in bir uzantısı olduğunu söylemek daha isabetli olur. Demokrasi ise Sekülerizm’in bir uzantısı olmaktan ziyade onunla örtüşen bir olgudur. Yani batılı anlamdaki demokrasinin mantığı dini değil dünyevi bir mantık olduğu için seküler bir mantıktır. Eğer demokrasinin mantığı dini bir mantık olmuş olsaydı üzerinde dinin kesin hükümleri bulunan konuları oylamaya sunmak gibi bir cüreti göstermezdi.  
Batı toplumunda sekülerizm, devleti kilisenin tasallutundan kurtarma anlayışı olarak doğmuştur ve bu yönüyle teokrasiye karşı bir cereyandır. Batı toplumunun tecrübesi neticesinde oluşan bu olgunun hangi sebeple ortaya çıktığı, o şartlardaki haklılığı veya bu felsefenin tarihi arka planı bizim konumuzu teşkil etmiyor. Bizim için şuanda önemli olan Sekülerizm’in kendi toplumumuzda yaptığı etkiler ve İslam’ın Sekülerizm felsefesine olan bakışının ne olduğu meselesidir. Burada maksadımız yakınçağ tarihinde Sekülerizm’in yerini tespit etmek ve felsefi olarak meseleyi irdelemek değildir. Bizim asıl meselemiz İslam’la Sekülerizm’in taban tabana zıt olduğunu dini açıdan ispat etmektir. Fakat şu vardır ki meselenin felsefi arka planını bilmenin de faydalı olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. En azından Sekülerizm’in ne olduğunu tanımlayabilmek için bu bilgilere ihtiyaç vardır. “Dünyevileşme” olarak çevrilen Sekülerizm bu çeviriden dolayı dünya malını önemsemek, dünyaya tapmak, maddiyat veya konfor düşkünlüğü şeklinde yanlış anlaşılmaktadır. Oysa bütün bunlar Sekülerizm’in kendisi değil sonuçlarıdır. Böyle bir hataya düşmemek için meselenin felsefesine dalıp özünü yitirme riskine rağmen Sekülerizm’in felsefi arka planını da bilmemiz gerekir.
Sekülerizm ve modernite dini 
Merhum Ali Şeraiti “Dine Karşı Din” adlı kitabında dinsizliğin de bir din olduğunu, müşriklere hitap eden “leküm diniküm veliyedin” ayetini delil göstererek ispatlamıştır. Buna göre dinin karşısında duran her türlü olgu aslında bir çeşit dindir. Bu bilgiden yola çıkarak rahatlıkla şunu söyleyebiliriz: Sekülerizm’in İslam toplumundaki karşılığı İslam’ın yerine modernite dinini hâkim kılma projesidir. Müslümanlar olarak bizim için önemli olan; sekülerizm üzerine derin analizler yapmak değil bu basit hakikati tespit etmektir.
İslam’ın ideal Müslüman’ı ile seküler insan modeli birbiriyle hiçbir zaman örtüşemez. Faraza “emri maruf”u veya “adaletin hakimiyeti”ni seküler mantıkla açıklayamayız. Adaletin ancak İslam’da olduğu gerçeği ve İslam’ın düzen ve hukuk alanındaki hedefleri göz önünde tutulursa, dünyevi bir anlayışla İslam’ı yaşamanın mümkün olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Sekülerizm’in karışmadığı ve kendisine din özgürlüğü sunduğunu iddia ettiği “dindar tipi” gerçek bir dindar tipi değildir. Bu tip etliye sütlüye karışmayan kendi halinde saf sefil bir tiptir. Hz Ömer’in adalet kıssalarını anlatan ama Hz Ömer’in neyle hükmettiğini gizleyen bir tiptir. Filmlerde yutturulan dünyadan el etek çekmiş derviş modelindeki bir dindarlığın Sekülerizm’le bir problemi yoktur.      
Siyasi proje olarak sekülerizm
Sekülerizm siyasi bir proje olarak Müslüman toplumlarda uygulandığı için, düzenin entelektüelleri de seküler mantığın dışına çıkamıyorlar. Seküler bir toplum üretmek için canla başla çalışıyorlar. Laboratuara girerken dini kapıda bırakma düşüncesini bilimsellik adına; düzen ve hukukla beraber sosyal hayata, ticarete, ekonomiye, iktisada İslam’ı karıştırmama düşüncesini de rasyonalizm adına aşılıyorlar. Çünkü laboratuara İslam girerse ilmin her bir verisinin Mevla’nın muhteşem yaratılış mucizesine hizmet edeceğini, iktisada ve ekonomiye İslam girerse o zaman da kapitalizmin yaşayamayacağını biliyorlar. Şimdilerde kafa karıştırmak için kapitalizm de kalmadı diyorlar.
Seküler düşünce sisteminin alternatifi din merkezli düşünce sistemidir. Sekülerizim dinden bağımsız düşünen insan tipi üretirken, Müslüman ise dini hayatında birinci sıraya yerleştiren kimse olarak her şeyin ölçütünü dinden alır. Hukukun referansları ve düzenin yapısı gibi konularda da dini düşünceyi merkeze koyar. Müslüman hayatının merkezinde “din” kavramı vardır. Bugün ne kadar uğraşsalar da Müslüman’ca düşünmenin önüne geçemiyorlar. Sekülerizmin devlet üzerindeki ideolojik yansıması laiklik olarak görünse de din ve dünya ayrımını topluma kabul ettirilemiyor. Yukarıdan gelen dayatma toplumda tam anlamıyla makes bulmuyor. Evet dinden bağımsız düşünenlerimiz az değil ama yine de halk laik değil, Müslüman.    

kaynak:Aydın Başar
Burhan Dergisi Nisan 2010

http://www.ilahiyathaber.com/artikel.php?artikel_id=635


 
  Bugün 147 ziyaretçi (151 klik) buradaydı  



   

Selam Dünya !..gurup vakti bir aile sitesidir. çorbada tuzu olsun isteyenler, tenkit ve tavsiyeleri için (alt1946@windowslive.com) veya ( mim.sait@hotmail.com ) adreslerine e posta gönderebilirler !.. gurup vakti -Ailenizin Sitesi








Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden